Boşluğun Kendisi Olmak
Yazı ve fotoğraf: Seray Yalçın |
Saçlarıma hüzünden taçlar yapıp
geçmişimi solmuş çiçeklerle süsledim
Ayakta durmaya çalışan domino taşları arasına gizlenip
siyahlar yahut beyazlar giyindim
sonra karanlığı içtim,
aydınlığı hapseden karanlığa karışıp
yan odada sevişen kırmızı ojeli kadınla,
şişman adamın gözlerinde gördüm
umursamazlığı,
sevişmelerin çığlıkları
ve azalan çığlıkların,
kısılan seslerin ardında
sözler verdim kendime
zavallıydım kendi gözümde
zavallı
bencillikten ve kötülükten beslenen
dünyanın gözündeyse
bir hiçtim belki de
koparılan çiçeklerin yapraklarında
ve ağlayan bir kadının gözyaşlarında
kırmızı gecenin alevinde, yahut
büyük bir evin bahçesinde yaşamakta olan
bir bahçıvanın,
duvarları kirli tek odalı evinde
hüznümü arıyordum
arta kalmış bir dünya ve
işte ben hiçbir şeydim
siyahlar giymiş bir adamın cebinden çıkardığı parlak çekin üzerindeki
bol sıfırlı bir sayıydım ya da,
sürekli eksilen
bir kağıt parçasının hafifliğinde
başka bir siyahlı adamın gözünde sevinçler yaratan
ve bir başkasının hayretlerle baktığı
belki yarım kalan ve belki sahte,
karşılıksız bir çekin üzerindeki sayıydım
çatlaklarımdan sızan siyah sıvı
üzerime düşmeye çalışan domino taşlarının gölgesinde
renkleniyordu
arta kalmış bir dünyaya açılıyordum ben
ama onlar zavallıydı
gözümde,
ben zavallıydım
aşktan ve aşksızlıktan beslenen dünyanın gözündeyse bir hiçtim…
Yaşamımın herhangi bir yerinde, hüzünlerimden taçlar yaptım boynuma
ve saçlarıma
sevgilerimin, sevgisizliklerimin ve içimdeki derin uçurumun kenarındayken ağladım
koca bir boşlukta buldum kendimi
ben, koca bir boşlukta buldum
ölü bir yaprağın toprakla buluşmasında aradığım anlam gibi,
buluştum ben toprakla
bir yapraktım belki de
soluk, soğuk...
damarları belirginleşmiş
yeşilden sarıya, sarıdan kahverengiye çalan
üzeri delik deşik
böceklere ve tırtıllara ev olmuş
yaralanmış, çokça kez yere düşmüş
toprakla buluşmaya can atarcasına savuran kendini aşağıya
bir ağaç dalında yer edinemeyen kendine
ve gitmeler büyüten içinde
bir yaprak…
sonra düşmüş yaprak
bir hikayenin son cümlesi olabilmek ve belki yeni bir hikaye yaratabilmek için.
Başlangıçlar beslemiş içinde,
gülmeler filizlemiş,
ağlamaklar sunmuş gökyüzüne
toprakla buluşmadan yağmurlarla buluşmuş
Islanmış,
ağlayan bir dünyanın yaşlarında ıslanmış
terk etmelerin burukluğunda,
yaşamın en hafif anında
ve başlangıçlarda
ve bitişlerde
yok olmuş.
Karanlık bir vadide açan
yeryüzündeki tek çiçekmişçesine
koruyup kollamış kendini
sonra vazgeçmiş
boşluklarını büyütmüş
ben o yaprak gibiydim yeryüzünde
Savruk, dağınık...
sonra yaprak düşünce,
sanki ben koca bir boşlukta buldum kendimi
belki de boşluğun kendisi oldum
soluk bir boşluk, karanlık
göz kamaştıran bir renksizlikte
o boşluklarda var oldum ben
evrenin herhangi bir yerinde
herhangi bir zamanında
-zamansızlığında ya da-
var oldum ben
ağlamaklarımın, yapraklarımın hüznü içinde
büyüttüğüm duygularla
kendime bir yer edinemeyişimin savsaklığında
kendi adımlarımla ilerledim
birbirinden bağımsız gibi görünen ama aslında birbirinin devamı olan
zincirleme bir döngünün son halkasıymışçasına
koca bir boşlukta ilerledim
ve ben o koca boşluğun kendisi olabilmeyi becerebildim sonunda
biri vardı
bir hikaye anlatmıştı bana
yıllar önce
hep kendini arayan ama hiçbir zaman kendini bulamayan bir adamın hikayesiydi:
adam günlerce, aylarca ve yıllarca
sonsuz bir zamanda kendini arıyordu
gitmediği ülke, sormadığı insan kalmamıştı
herkese kendini soruyor her gittiği yerde belki bir iz bulurum diye uğraşıyordu
ama hep hayal kırıklığına uğruyordu
sonra adam bir gün,
her şeyden vazgeçmeye karar vermişken
koca bir yılan gelip onu bacağından ısırıyordu
adamın bacağı şişiyor, morarıyor, renk değiştiriyordu
ve sonunda adam bacağını kaybediyordu
adam bir parça eksilmişti
sonra bir gün aynı yılan gelip adamı kolundan ısırıyordu,
adam kolunu da kaybediyordu
farkında olarak ve bundan katlanılmaz bir acı duyarak
her gün eksiliyordu
sonra bir gün bir başka yerinden ısırıyordu yılan onu
bir başka yerinden, yine anı yılan…
adam gitgide eksiliyordu
ama tüm bunlara rağmen kendini bulma fikrini aklından hiç çıkmıyordu
kendini arayamıyordu bu durumdayken ama aramaktan vazgeçmeyeceğine inandırıyordu
sonra bir gün aynı yılan yine geldi ve adamı tam kalbinden ısırdı
adam öleceğine emindi artık
'her şey bitti' demişti
yanı başından giden yılana bakıp 'neden' diye sordu sessizce…
'neden kalbimi de aldın?'
yılan duymadı onu
ve sinsice uzaklaştı oradan
adam halsizliğine, öleceğini bilmesine rağmen sürünerek takip etmeye başladı yılanı
kalbinin ortasındaki delikten akan kana, kalmayan mecaline rağmen takip etti
sessizce ilerleyen yılanı
saatlerce gitti peşinden
durmadı, yolun sonunda bir şey olduğuna inandırmıştı kendini
ve yılan bir kayanın önüne geldiğinde durdu sonunda
kayanın altında ıslak toprak vardı,
yere düşen ağaç yaprakları ve karanlık toprak…
adam son nefesini verecekmişçesine baktı etrafına
kayalardan topraktan ve ağaçlardan başka bir şey göremedi
yılan önünde durduğu kayanın altındaki minik delikten içeri girerek gözden kayboldu sonra
ve adam yılan gidince
ağlamaklı oldu
bir şey bekliyordu;
bir ses, bir fısıltı, bir sıcaklık, bir soğukluk
ve belki de ölümü…
sonra aniden
boğuk bir ses duydu adam
ses ürkütmüştü
ve şöyle diyordu ses;
"Bütün yaşamın boyunca kendini aradın, kendini arayışına teslim ettin ve hala vazgeçmedin aramaktan… Ama şimdi öleceksin ve hala kendini bulamadın, oysa tüm bu geçen zamanda her şey gözlerinin önündeydi ve sen bunu göremedin. Bir insan kendini ancak bu yılanın girdiği minik delikten girebilecek kadar ufaldığında bulabilir yani toprağın altına girip çürüdükten sonra. Hücrelerini bir yılanın, bir böceğin ya da bir ağaç yaprağının yani toprağa bağımlı herhangi bir şeyin hücreleriyle birleştikten sonra. O yılanlar senin arayışını anlamlı kılmak için geldiler yanına, senin için sokuldular vücuduna, sen bir kez değil onlarca kez bu minik delikten girdin toprağın altına ve aslında binlerce kez buldun kendini ama şimdi son nefesini veripte gerçekten toprakla buluşunca gerçek seni bulacaksın, arayışını gerçekten anlamlı kılacaksın."
sonra ses fısıltılarla birlikte kayboldu
adam şaşkındı,
bitkindi,
solgundu,
ağlamaklıydı...
Sonra tüm delikler açıldı birden ve bir sürü yılan çıktı yerin altından
adam teslim etti kendini,
arayışını tamamlamak, kendini bulmak adına…
o delikler büyüdü birleşti
ve adamı toprağın altına çekti
yılanlar çıktıkları deliklere geri girdi,
ağaçlar sallandı, tonla yaprak düştü yere
sonra kapandı delikler
ve
tekrar birleşti...
Koca bir boşluk bir 'kendini bulma' hikayesi yaratmıştı
ve o boşluklar sunmuştu doğayı bir insanın kalbine…
böyleydi hikaye
dinledikten sonra ağladığımı hatırlıyorum
ağladığımı, günlerce ve yıllarca belki
kendimi hiçbir zaman bulamayacağıma inandırdığım zamanları anımsayıp ağladığımı hatırlıyorum
bir yaprakta ben olduğumu anımsadığımı…
anımsamalarımın şaşırtıcı tanıklığında kendim olmayı unuttuğumu ve aslında her gün kendimi bulduğumu
boşluklarım var benim
koca bir boşluk büyüttüm ve koca bir boşluk oldum bu evrende
şimdi toprağın altına girip bir boşluğu kapatmak istercesine
debeleniyorum bu dünyada
ama çok değil kısa zaman sonra
gerçekleşecek bu hayal
bir hikayenin son cümlesi olmaya can atan o yaprak gibi
bir hikayenin son cümlesi olacağım ben de
ve yeni bir hikaye yazacak evren kendine
bir boşluk kapanacak
bir boşluk açılacak
ben o adamla buluşacağım belki toprağın altında
Bana kendini bulma hikayesini anlatacak
ondan duyacağım büyülü arayışını
ve belki ben de kendimi bulacağım
şimdi ben, her şeye rağmen
tüm zamansızlığımla
koca bir boşluk yaratmaya gidiyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder