"Yaşlanmaya vaktim yok"

Röportaj: Seray Yalçın
Fotoğraflar: Yusuf Aslan


Çocukluğunu geçirdiği Ömer Bey Apartmanı, Şişli’nin göbeğindeki ilkokulu, bisiklet sürmeyi öğrendiği Hürriyet-i Ebediyet Tepesi, ilk filmini izlediği Tan Sineması… Şişli, Haldun Dormen’in 89 yıllık yaşamındaki anılarının çok büyük bölümünü oluşturuyor.

Usta tiyatrocu ve yönetmen Haldun Dormen’in Hüsrevgerede Caddesi’ndeki evine konuk oluyoruz. Kapıda bizi geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi İsmail Dümbüllü’nün fotoğrafı karşılıyor. Dormen, bu fotoğrafa olan bağlılığını “kendisini sanata vermiş ve kahrını çekmiş birisi; onlar, sanat için aç kaldılar, evsiz kaldılar, saygım sonsuz” sözleriyle açıklıyor. Klasik müzik sesinin doldurduğu Dormen’in evi bir müzeyi andırıyor. Duvarlardaki yağlı boya resimler, çiniler, kitaplar, filmler, tiyatro afişleri ve en önemlisi ödüller… Dormen, iki yüzü aşkın ödülü olduğunu söylüyor; seksen dokuz yaşında olmasına karşın halen sahnede. Genç tiyatrocular yetiştirmek için tüm gücüyle çalışıyor: “Benim yaşlanmaya vaktim yok” diyor. Türk tiyatrosunun en önemli ismi Haldun Dormen ile çocukluğundan tiyatro yaşamına, Şişli’den kültür sanata birçok konuyu konuştuk.

Kaç yıldır Şişli’de yaşıyorsunuz?

Bir yaşındayken ailemle birlikte Şişliye taşındım ve tüm hayatım Şişli’de geçti. Çocukluğumda Şişli’nin göbeğinde yaşadım. Atatürk Evi’nin karşısında Ömer Bey Apartmanı’nda oturuyorduk. İlkokulu Şişli’de bahçeli bir konakta okudum. 20 yaşıma kadar yaşadığım Ömer Bey Apartmanı’ndan sonra bir süreliğine Amerika’ya gittim. Döndükten sonra da aynı evde kaldım. Betül Mardin ile evlenince Teşvikiye’ye taşındım. Ardından Mecidiyeköy, sonra da Hüsrev Gerede’deki bu ev… Tam 28 yıldır buradayım.

Ailenizde sanatçı var mıydı? Tiyatroya yönelmenizde ailenizin nasıl bir etkisi oldu?

Ailemde sanatçı yoktu ama sanata meraklı insanlardı. Babam varlıklı bir adamdı. Rahat yaşayan bir aileydik. Tiyatroya, sinemaya, konserlere giderdik. Alman bir dadım vardı, beni ilkokula götürürdü. Çocukken sinemaya çok meraklıydım. Haftada bir kez sinemaya gitme iznimiz vardı. O beni çok heyecanlandırırdı. Babam bir Almanya seyahatinden sonra bana tahta bir kukla tiyatrosu getirdi. Kendince hayatının en büyük hatasını yaptı. Onu oynatmaya, oyunlar yazmaya başladım. Komşu çocuklarını çağırır, onlara 10 kuruşa bilet satardım. O arada Galatasaray Lisesi’ne başlamaya karar vermiştim. Önce sinema okuyayım sonra tiyatrocu olayım, diye düşündüm. Kendimi bildim bileli bu düşünce benimleydi. Babamın o tahta kukla tiyatrosunu getirmesi de bu fikrimi perçinledi. Kesin karar verdim tiyatrocu olmaya.

Nasıl söylediniz bu kararı ailenize?

Aileme korkudan söyleyemedim. Herkes biliyor, bir tek onlar bilmiyordu. Babam bir Amerika seyahatindeyken ona mektup yazdım. Tiyatrocu olmak istiyorum, dedim. Bana çok güzel bir cevap verdi. Kararlılığımdan dolayı müsterih olduğunu söyledi ve ‘bir şartım var, en iyisi olacaksın’, dedi. Medeni bir adam olduğu için bana destek verdi. 1950’lerde bir işadamı oğlunun tiyatrocu olmasını istemezdi.

Sanat yaşamınızda Şişli’nin önemi nedir?

“Şişli’de bir apartıman, yoksa eğer halin yaman…” Lüküs Hayat müzikalini çok seviyorum. Dört defa sahneye koydum. Şişlili olduğum için çok rahat sahneledim. Şişli ve tiyatro benim hayatımın en büyük parçası. Lüküs Hayat, şehir tiyatrolarında 30 yıl oynadı. Eskiden en kibar muhit Şişli’ydi. Hastaneleri, otelleri, sinemaları rafineydi. Şimdi o doku bozuldu tabii. Gerçi dünyanın her yerinde böyle.

Geçmişten günümüze Şişli nasıl bir değişim ve dönüşüme sahne oldu?

Şişli’de yaşamak mutluluktu. Eskiden yeşil alan çoktu, inanır mısınız dutluklar vardı buralarda. Hatta Mecidiyeköy’de ilk evler yapıldığı zaman annem “Allah’ın dağında kim oturacak” demişti.

Şişli ile ilgili unutamadığınız anılarınızı anlatır mısınız?

İlk filmimi Şişli’deki Tan Sineması’nda izlediğimi hatırlıyorum. Cumartesi akşamları İnci Sineması’na ya da Tan Sineması’na giderdik. Ömer Bey Apartmanı’nda yaşarken hasta olduğum günlerde pencerenin kenarında oturur, yoldan geçenleri izlerdim. Herkesi tanırdım. Bugün bu geçiyor, şu geçiyor, derdim. Şişli seçkin bir semtti. Galatasaray Ortaokulu’na tramvayla gidip gelirdim, Şişli’de tramvay vardı. Bisikleti öğrendiğim yer Hürriyet-i Ebediyet Tepesi’ydi. Her gün dadımla oraya gider, oyun oynardım.

Duayen bir sanatçı olarak Şişli’deki kültür – sanat hayatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eskiden kültür sanat faaliyetleri yeterli değildi. Şimdi daha iyi. Önceden kültür ve sanatta Beyoğlu konsepti vardı, artık o kalmadı. Sinema, tiyatro gibi kültür – sanat faaliyetleri iç içeydi, dağıldı. Beyoğlu’nun yerini Şişli aldı. Daha evvel Şişli’de bir belediye tiyatrosu yapmak istedim. Bana büyük ilgi gösterdiler, çalışmaya başladık. Her şey güzel gidiyordu ama birden vazgeçtiler. Hâlâ Şişli’de belediye tiyatro grubu yok. Bu çok büyük eksiklik. Maaşlı aktörler çalıştıran bir belediye tiyatro grubuna ihtiyaç var. Ancak yine de kültür sanat hayatımız çok renklendi. Önceden Amerika’nın Variety Dergisi’ne İstanbul’daki kültür – sanat faaliyetleri anlatan bir köşe yazıyordum. O dönemler yazmakta güçlük çekiyordum çünkü bu kadar etkinlik yoktu.

Şişli’ye dair neleri özlüyorsunuz?

Eski halini özlüyorum. Tramvay duraklarının olduğu, insanların birbirini tanıdığı o günleri… İlkokulumu ve oradaki Bedia öğretmeni çok özlüyorum. Ancak buradaki evimi de çok seviyorum.


Yorumlar

Popüler Yayınlar