Sokakların Karanlık Özgürlüğü

Yazı ve fotoğraf: Seray Yalçın

Issız sokakların karanlığından geldim. Dolu bir beyinle, soğuğa aldırış etmeyen bir bedenden kesittim. Sokakların yozlaşmışlığında, ürkekçe kaldırımları adımlarken, loş ışıklı lambaların kaldırıma yansıttığı gölgemi gördüm. Karanlığın içine hapsolmuş bedenimin karanlıkla var olmuş belirtileriydi bunlar. Etrafında sersemce dönen sineklerin olduğu sokak ışıldaklarına öfkeliydim. Aydınlatıcılığındaki karamsarlık, iç dünyamdaki karanlığı besliyordu. Sahici bir aydınlığa ihtiyacım vardı, içimde güneş etkisi yaratacak bir aydınlığa, içimi ısıtacak ufacık bir kıvılcıma...

Puslu sokakların acı haykırışlarını duydum sonra. Bir bir gözümün önüne gelen kırılgan bedenlerden çıkan acı haykırışları... Evlerin balkonlarında, arabaların içlerinde, kuytu köşelerde insanlar gördüm. Karşılıklı konuşmalar, ağız bükmeler, küfürler, saldırgan hareketler, acı inleyişler... Hepsi ani bir varoluş kaygısıyla sokakların karanlık havasında yer ediniyordu kendine. Bir daha dirilmek istercesine, umutları köreltmek gayesiyle...

Sessizlikle övünen bu sokaklar, beynimde dinmek bilmeyen siren sesleri gibi derin ve acı bir etki yaratıyordu. Yine bu sokaklarda, soğuğa yenilmiş bedenler gördüm, ferini kaybetmiş gözler, boğuk hıçkırıklar ve küf kokulu insan manzaraları vardı.

Akordu bozulmuş bir kemanın ağlamaklı sesleri eşliğinde beynimin oynadığı oyunların yansımalarını gördüm.

Sokakların başıboşluğunda sokakları evim bildim. Soğukluğuyla ısındım, karanlığıyla beslendim, yalnızlığı ile konuştum. Gerçek dünyanın gerçek hayatları ile tanıştım. Her bir ana öfkeyi yüklemiş insanların olduğu, kaybolmuşluk kaygısını iliklerine kadar hissetmiş, soğuk kaldırımlara bedenlerini yaslayıp dünyaya lanetler okumuş insanlar gördüm. Bu insanlar ki, paslı demirlere tutunup o elleri gecelerin karanlığında ovuşturan, fısıltılarla konuşup sözcüklerin boşlukta kaybolacağı korkusunu yaşayan, umutsuz, çaresiz, güneşsiz insanlardı.

Zamanın akıp gitmeyi unuttuğu bu sokaklar, aynı yaşanmışlıkları defalarca tekrarlayıp, mutsuzlukları su yüzüne çıkarıyordu. Mutsuzlukların içinde yeni doğmuş bedenler gördüm. Sürekli ağlayan insanlar ve bir daha dinmeyecek gözyaşları vardı...
Adına “kader” dedikleri yazgının kederli oyunlarıydı yüz üstü kalmaları.
Hayatın yenilgiler arasında yeni bir bedene daha yer açıp yeni bir acıya daha özgürlük tanımasıydı…
Sokakların özgürlüğü içinde, demir parmaklıkları gördüm. Ellerini o parmaklıklardan uzatan, yüzlerine dünyanın gelmiş geçmiş tüm acılarını yansıtan maskeler takmış bedenleri izledim.
Yardım isteyişlerindeki umut dolu bakışların ardından takındıkları umutsuzluğu gördüm...
Gördüklerimle, düşündüklerim arasında kalmış bedenim, bir uçuruma ve uzun atlayışlara aitti. İntihar mektuplarındaki vedalara benzer bir sokak intiharı vedasından çıkmaydı cümlelerim.

Hiç görmediğimi sandığım oysa her gece gördüğüm ve şaşırtılı tanıklıklar yaşadığım yanılsamalar kesintili bir şekilde bekliyordu şimdi…



Yorumlar

Popüler Yayınlar