Tiyatroya adanmış ömür
Röportaj: Seray Yalçın Fotoğraflar: Yusuf Aslan |
Hayatını sahnelere
adamış bir kadın, “ailemden sonra yaşamımın en önemli parçası” dediği tiyatroya
tutkuyla bağlanmış duayen bir sanatçı… Göksel Kortay’ın yaşamındaki mihenk
taşları; tiyatro ve doğup büyüdüğü Şişli.
Başarılarla dolu
öğrencilik yaşamında ilk kez içindeki tiyatro aşkı için başkaldırmış ailesine. Babasının
karşı çıkmasına rağmen kazandığı bursla Amerika’ya tiyatro eğitimi almaya
gitmiş ve ülkesine döndüğü gün Yıldız Kenter’den gelen bir telefonla başlamış
tiyatro macerası… Tiyatro oyunculuğu ve yönetmenliğinin yanında seslendirme
sanatçısı, çevirmen ve öğretim görevlisi de olan Göksel Kortay hala ilk günkü
heyecanla sahnelerde.27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü kutlamak için bir araya
geldiğimiz, tüm yaşamı Şişli’de geçmiş Göksel Kortay ile keyifli bir söyleşi
gerçekleştirdik.
Tiyatrocu olmaya nasıl karar verdiniz?
Ailem, özellikle de
babam tiyatroya çok meraklıydı. O yıllarda televizyon yok, akşam yemeğimizi
yerdik, babam derdi “hadi bakalım, tiyatroya.” Tiyatro sevgisini babamdan aldım.
Okul yıllarımdaözel günlerde şiir okur, gösterimlere katılırdım. Lisede Robert
Kolej’e gittim. Tiyatro orada çok önemliydi. İlk defa 9’ncu sınıfta Reşat Nuri
Güntekin’in Taş Parçası adlı oyununda hastalıklı bir kızı canlandırdım.Tiyatro
aşkımondan sonra alevlendi.Koleji bitirince babama Amerika’da tiyatro eğitimi
almak istediğimi söyledim. Tiyatroyu o kadar seven babam kıyametleri kopardı. O
sıralar bir tek Haldun Dormen gitmişti. Ben de onu örnek gösteriyordum,
ailelerimiz yakındı. Babam yine de izin vermedi.İlk başkaldırışım kararımdan
dönmeyişimle oldu. İzin alamayınca FulbrightBursu’na başvurdum, Boston
Üniversitesi’ne kabul edildim. Babamın engel olacağından emindim ama gitme
günüm yaklaştığında şunu söyledi: “Git, bir yıl kal. Döndüğünde bir daha
tiyatro lafı duymayacağım.” Okul bitince Fulbright Bursu kesildi, o yıl okul
bana burs verdi, master için. Aileme mektup yazdım, “Söz verdim, dönecektim ama
buraya kadar gelmişken master yapayım.” İzin verdiler. Geçimimi kitapçıda
çalışarak sağladım. Staj yapayım, tiyatroları tanıyayım derken, her yıl mektup
yaza yaza yedi sene Amerika’da kaldım. Dönmeden birkaç ay önce de Yıldız Kenter
ile Newyork’ta karşılaşmıştık, “dönünce bizi ara” demişti. Döndüğüm akşam
telefon geldi, Yıldız Kenter… “Bize katılır mısın Göksel” dedi. Babamı ikna
etmek için üç gün izin istedim. Yemek masasına dönünce babam kimin aradığını
sordu, Yıldız Kenter dedim.Akan sular durur, babam hayranı. Kendimi naza
çekerek babama, “Rol teklif etti, kabul etmedim. Tiyatrocu olmayacağım, size
söz verdim” dedim. Sen misin bunu diyen… Babam bağırdı çağırdı, “Hemen ara
Yıldız Kenter’i, kabul et” dedi. Babamın ısrarlarıyla (gülüyor) kabul ettim ve hayalim
olan tiyatro maceram böyle başladı. O günden sonra beni hep iftihar etti, her
oyunuma geldi.
Peki izleyici koltuğuna oturmak nasıl bir duygu?
İngilizce’de bir deyim
vardır; otobüs şoförünün tatili. Tatilinde de otobüse binip gezermiş, ben de o
misal. Sürekli tiyatro izlemeye giderim. “Ne güzel oyun izliyorum” şeklinde
olmuyor, eleştirel gözle seyrediyorum. Mesela evliyse parmağında yüzüğü var mı
diye bakıyorum, her şeye dikkat ediyorum.
Bugüne kadar kaç öğrenci yetiştirdiniz?
Bine yakın sanıyorum.
Şu anda da farklı tiyatrolarda yetiştirdiğim 70 – 80 öğrencim var.
İzleyici kitlenizin büyük kısmını gençler mi oluşturuyor?
Seyircinin dörtte üçü
genç. Orta yaşlı olması zaten alarm. Onlarda gidince, kimse gelmeyecek demek.
Gençlerin çok ilgisi var.
Türk tiyatrosu sizce ne durumda?
Çok iyi bir konumda
bence, özellikle oyuncular ve yönetmeler açısından. Yazar krizimiz var ama etkileyici
genç yazarlar yetişmeye başladı. Bizim zamanımızda eğitimli oyuncu bir elin
parmaklarını geçmezdi şimdi, neredeyse yüzde 90’ı eğitimli. Televizyonda
ünlenen oyuncuların çoğunluğunun tiyatro eğitimi almış olması ve dizilerde
oynarken bir yandan da tiyatro oynamaya devam ediyor olmaları, beni mutlu
ediyor.
Hayali tiyatro olanlara, bu alanda ilerleyen
gençlere neler söylemek istersiniz?
Aşkla, tutkuyla,
sevdayla yapılacak bir iş. Gecesi gündüzü, uykusu, yemeği yok. Turneye gidersin
koştur koştur, hemen matine vardır, yemek yiyemezsin. Gece gündüz uykusuz
kalırsın. Amerika’da ilk dersimize Hollywood filmlerinin çoğunda imzası olan
TyroneGuthrie girmişti. İlk dersinde o zaman hiç anlam veremediğimiz bir söz söylemişti:
“Tiyatrocu olmak yolunda eğer önünüze bir engel çıkarsa bırakın sizi
engellesin.” Bu sözü 15 yıllık tiyatrocuyken anladım. Diyordu ki, “Yeterince
sevmiyorsanız, sevdalı değilseniz uğraşmayın. İlk çıkan engelde bırakın.”
Kaç yıldır Şişli’de yaşıyorsunuz?
Doğma büyüme Nişantaşılıyım.
Vali Konağı Caddesi’nde doğdum. Bir ara Nişantaşı’ndan Şişli Meydanı’na
taşındık, ilkokula giderken. Meşhur 19 Mayıs İlkokulu’nda okudum. Okulun hemen
karşısındaydı evimiz, Haydar Bey Apartmanı. Kapının önünde dolmuş, tramvay,
otobüs durakları vardı. Şimdiki Nişantaşı gibiydi. Ortaokulu, Nuri Akın Lisesi,
o zamanlar kız ortaokuluydu orada okudum. Aralıksız bütün yaşamım Şişli’de
geçti. Taşını toprağını, her sokağını bilirim.
Eski Şişli’yi anlatır mısınız?
Çok güzel ve nezih bir
muhitti. Herkes birbirini tanırdı. Apartmanımızın altında bir Bulgar
muhallebicisi vardı. Tan ve İnci sinemaları, eski binalar, köşkler… Amerika’dayken
uyanırdım, “Ah keşke şimdi Şişli’de olsam” derdim. Pazar günleri en önemli şey
giyinip kuşanıp Taşlık Kahvesi’ne, Şark Kahvesi de derdik, gitmekti.
Nişantaşı’nda en eski binalardan biri Maçka Palas’tır. En klas binaydı. Bir de
Haylayf şarküteri vardı, eski Tan Sineması’nın yanında. Oradan bir şey alındı
mı, tamam. Şişli Camii’nden sonrası dutluktu. Öğrenciyken bizi oraya pikniğe
götürürlerdi. Abide-i Hürriyet Meydanı’ndan sonrası da tarlaydı. Anıtın orada
özel günlerde tören olurdu. O yıllar hakikaten çok güzeldi.
Şişli’deki kültür ve sanat yaşamını nasıl
yorumluyorsunuz?
Eskiden akla ilk Beyoğlu
gelirdi. 70’lerin ortasından sonra kültür ve sanat Şişli’ye doğru akmaya
başladı. Önemli sinemalar, tiyatrolar, kitapçılar buraya taşındı. Şişli,
sanıyorum ki İstanbul’un kültür ve sanat etkinlikleri bakımından en zengin
ilçesi.
Şişli’ye dair en çok neleri özlüyorsunuz?
Taşlık – Şişli arasında
yürümeyi ve tramvayları. Bazı vatmanları tanırdık. Börek yaptığımızda, “Gelin
size de verelim” derdik. Çok güzel günlerdi.
Yorumlar
Yorum Gönder